Toprak, insan, mana bütünlüğünden vatan kavramına varırız. Vatan İstanbul’dur, Kastamonu’dur, Sivas’tır, Van’dır… Sınırlarımızın içindeki bütün şehirlerimizdir, mimarimizdir, dilimizdir, şiirimizdir, ortak değerimizdir, velhasıl kültür unsurlarımızdır… Bütün değerlerimizin unutulmamasını, bize edebi metinlerimiz, folklorumuz ve şiirimiz, musikimiz, türkülerimiz sağlar. Milletlerin hayatında abide şahsiyetler vardır. Tarihte, edebiyatta, musikide ve mimaride bu âbide şahsiyetleri tanımadan, okumadan yazı yazmak, konuşmak, siyaset yapmak popüler kültürün içinde yetişmek bize yanlış yaptırır. Bu gün söylediğimizi yarın düzeltmek zorunda kalırız. 

Negeân bir şara vardım
Öl şarı yapılır buldum
Ben dahi yapılır oldum

Taş u toprak arasında
/Hacı Bayram-ı Veli

       Sultanahmet Camii’ne hayranlığım, âbide şahsiyetleri okuyarak başlamıştır. Fakülte yıllarımdaki hocalarım, Ahmet Kabaklı Hoca’nın kurduğu Edebiyat Vakfı ve Türk Edebiyatı Dergisi’nde çalışmaya başlamam bir şanstı; böylece ikinci bir üniversiteyi bitirmiş oldum. Bazı konularda yaşımı da aşan heyecanım bana, konuşma, yazma ve sivil inisiyatifin içinde olma cesaretini veriyor. Her gece yatarken duam, ülkem, Müslüman ülkeler ve dünyadaki bütün insanlar için olurken, kendim içinde para pul, şöhret değil, sağlıklı olma ve yaşadığım her anı Allah’ın rızası içinde değerlendirmek olmaktadır. Yazdığım ve söylediğim, günü kurtarmak için değil, kul hakkını hakkaniyetle korumak içindir. Bu duygular içindeyken sabah namazını kılmış, Sultanahmet Camii’nin arkasında yapılan “UCUBE” gökdeleni hatırlayarak ağlamış, Haber Ajanda’daki yazımı yazmıştım.

Hızımı alamamış olacağım ki, Belkıs İbrahimhakkıoğlu kardeşimle bir imza kampanyası başlattık. Bu kampanya, Üsküdar vapur iskelesinde oturarak daha sonra da internette devam eden bir sivil hareketti. Arkamızda dernekler, vakıflar, holdingler yoktu. Kampanya çığ gibi büyüdü. Bütün dostlar iskeledeydi; gazetelerden, dergilerden arkadaşlar oradaydı. Habertürk gazetesi yazarı Nihal Bengisu’nun sansürsüz yayınlanan köşe yazısı, ilgiyi daha da arttırmıştı. Belki de binayı yapan şirket bile hayretler içindeydi. Oturdukları aileden kalma bir evden ve helalinden hak ettikleri emekli maaşından başka bir geliri olmayan bu insanların iman gücüyle dolu haykırışı tarihe bir not düşecekti. “Şahit ol Yarabbi! Biz elimizden geleni yaptık! İnşaatında tebdili kıyafetle amele olarak çalışan I. Ahmet’in yaptırdığı caminin korunmasını dualarla niyaz ediyoruz…” demiştik. 

       18 Aralık Pazar tarihli gazetelerden müjdeli haberi okuyoruz: “İstanbul’un siluetini bozan otelin yüksekliği azaltıldı.” 

       Büyükşehir Belediyesi İmar Müdürlüğü, daha önce aldığı 85 metre yükseklik serbestliği kararını bozarak 40 metreye düşürüyor, 30 kat yapılacak oteli 15 kata indiriyordu. Bu konuda müracaatta bulunan Zeytinburnu Belediyesi’ne, İmar Müdürlüğü’ne ve inşaatın sahibi Nizipoğlu İnşaat Grup Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Nizipoğlu’na teşekkür ediyoruz. Zira Nizipoğlu’nun “Dava açmayacağız. İstanbul’da korunması gereken birçok güzellik var. İstanbul’da kadim bir medeniyet var. Kıymetini bilsek, şu an kaybettiğimiz 15 kattan daha çok şey kazanırız…” ifadesindeki kibarlığı ve ince sitemi anlarsak, başka yanlışlar yapmayız. 

       Ayrıca, imza kampanyasına başlamadan önceki yazılı ve görsel basınımızın ve Mimarlar Odası’nın konuyla ilgili çalışmaları unutulmamalıdır. Sivil inisiyatif kazanmıştır. Hakaret etmeden, polisin coplarına hedef olmadan demokrasinin açık kapılarından girerek amaca varılmıştır. 

/Haber Ajanda Dergisi – Ocak 2012 

Sultanahmet camii
Foto: Fatih Yürür
Önceki İçerikAldatılmanın Reçetesini Bulmalıydık
Sonraki İçerikMısralarla Konuşsak