Haber Ajanda, Şubat sayısında sevgili kardeşimiz Dilek Yaraş, Samatya dosyası (Samatya’da Güvercin Tedirginliği) ile habercilikte birinci plana geçmiş oldu. Samatya’da öldürülen yaşlı ve kimsesiz hanımların haberleri medyada ilgiyle takip ediliyor, yorumlar yapılıyordu. Öldürülen kadınlar, sağlık mensuplarına uygulanan şiddet, şehit olan Mehmetler.. Günlük, gelip geçen haberler haline gelmişti. Gaye, Ermeni toplumuna karşı bilinçli bir hareketin olduğunun altının çizilmesiydi. Röportajda konuşulanlar…
“İHD basın toplantısı düzenlemiş, bölgede yaptığı incelemelerle ırkçı güdülerle yapıldığını söylemişlerdir. Ertuğrul Kürkçü ve Sabahat Tuncel’in açıklamaları da önemlidir.”
“Bugüne kadar işlenen cinayetlerin hepsinin örgüsü aynıdır. Hadiselerin arkasında güvenlik güçleri vardır. Yalnız değilsiniz, bu cinayetlerin hesabını birlikte soracağız.”
Günler sonra katil yakalanır ve katil, bir Ermeni’dir. Haber basında heyecanla yer almaz, bir gün sonra da unutulur. Bu ifadeleri unutmadan çözüm sürecine bakmalı, Sabahat Tuncel ve arkadaşlarının açıklamalarını unutmadan olayları değerlendirmeliyiz. Dilek Yaraş’ın röportajının önemi, katil yakalanmadan yapılmış olmasıdır.
Şubat sayısında Refik Turan Hoca’nın “PKK terör örgütünün silahları susacak mı?” başlıklı yazısı, karar mekanizmaları için yol gösterici olabilir, düşüncesindeyim. Bu arada bu yazı, basında birden bire meşhur edilip ahkâm kesen yazarlar ve konuşmacılar için de önemli olmalıydı.
İlham Bardakçı’nın “Satılık Siyasetçiler” yazının bir bölümünü paylaşmak isterim:
“Yazıma başlarken Abdülhamid’in bir hatırasını nakledeyim. Sık sık sadrazam değiştiren Padişah, hatıralarında dert yanar: ‘Kimi iktidara getirdiysem, ya Fankofilya, ya Anglofilya ya da Germofil veya Rusofil çıktı.’ Abdülhamid’i yalnız dışarıdakiler değil, içeridekiler de aldatmışlardır. Söylemesi acıdır ama bu oyunlar karşısında zaman zaman bilerek ya da gaflet yüzünden aldanışlara mahkûm olmuşuzdur. Oldukça kaybetmişiz. Kaybettikçe yeni aldanışlarla tanışmışızdır. Düşman yüreklerinde dostluk aramak, abes. Bizi aldatanlara kızmaya aslında pek fazla hakkımız yok. O halde biz aldatılmamanın reçetesini bulmalı idik. Kudretli devleti kimse aldatamaz, güçleri yetmez. Güçlü devlet olmanın şartları vardır. Birlik içinde olacaksınız, tarihi bileceksiniz, aklınızı kullanacaksınız ve başınıza ne gelirse gelsin devlete küsmeyeceksiniz. Bu reçeteleri tarih eczanemize götürmemişizdir. Götürdüğümüzde ise bizim eczacının karşıdaki bir başka eczanede kalfalığa başladığını fark etmişizdir. Yakın tarihimizden bir örnek…1914 yılında Dünya Savaşı’na katılmamışız. Almanya, Enver Paşa’nın kişiliğinde idarecileri aldatmıştır. Enver Paşa’nın Germofilliğini kullanmışlardır. Kızabilir miyiz?!”
Son barış sürecini bu örneklerin ışığında “Neden? Niçin?” sorularını sorarak ve Sabahat Tuncel’in “Yalnız değilsiniz, cinayetlerin hesabını beraber soracağız!” cümlesini ve daha önceleri söylenenleri hatırlayarak…