BDP milletvekilleri bomba etkisi yapacak konuşmalar yapıyorlardı; yetkiler, “Dokunulmazlıkları kalksın!” diyorlardı. İdamın gelmesini bile dile getirmişlerdi. Sonra bir başka bomba patladı; barış süreci, Öcalan’la görüşmeler, bebek katili gibi sıfatlar söylenmez oldu. Önce “İmralı” kelimesi telaffuz edildi, sonra yavaş yavaş Abdullah Öcalan denmeye başlandı.

Basın dikkatliydi. Bazı unvanlar hakaret sayılabilir veya kırılabilirdi. Birden bire dini duygularından söz edilmeye başlandı. İslam’la şereflendirildiler. Yoğun bir trafik başladı. Mektuplar, mühürler, İmralı’ya gidip gelmeler… Gidecek olanları Hükümet belirliyordu. Yasaklı Gülten Kışanak bile gidenler arasında yer alabildi. Herkeste bir kibarlık, gülücüklerle yapılan açıklamalar…

Kandil’e, Avrupa’ya mektuplar yollandı. Birden bire Öcalan’ın açıklamalarından bir kısmı Milliyet gazetesine sızdı. Kimse metnin muhtevasıyla ilgilenmedi. Oysa terörist başı çok önemli açıklamalar yapmıştı. Gelecekle ilgili düşünceler, projeler, AK Parti’yi kurtarış planları… Unutuldu gitti. BDP, “Pardon, mektubu çaycı sızdırmış!” diyerek hepimizi kandırdığını sandı.

21 Mart Nevruz’u geldi, terörist başının açıklamaları heyecanla okundu. Diyarbakır Belediyesi günlerce hazırlandı. Hazırlıkları beş bin kişinin yaptığı söylendi. “Polise gerek yok” dediler; polis, uzaktan seyirci kaldı. Öyle ya, bölge onlarındı… Televizyonlar canlı yayın yaptı. Türki Cumhuriyetlerdeki Nevruz, Türklerin kutladığı Nevruz, ilgi alanlarından çıkmıştı, bir iki dakikayla geçiştirildi. Oysa Nevruz, yıllarca Türklerin özenle hazırlandığı bir bayramdı. 

Önceki İçerikKitap Okuma Grubu
Sonraki İçerikNevruz’un BDP İçin Önemi Var mıydı?