“Mümin, komşusu açken tok yatmaz” hadisini hepimiz biliyoruz, ancak son yıllardaki yapılaşmayı düşünürsek bu hadisi nasıl uygulamamız gerektiği üzerinde düşünmeliyiz. Korumalı devasa binaları, ormanları yok ederek yaptığımız villa kentlerde oturanları, “Komşuları kimlerdir?” sorusunu cevaplarsak, yaralarımıza merhem olacak reçeteleri bulabiliriz. Komşumuz aynı ildeki aç yatanlardır… Komşumuz Türkiye’nin sınırları içinde olanlardır…

İstediğimiz yere çok kısa bir zamanda gidebildiğimize göre, istediğimiz kişiye telefonla bir saniyede ulaşabildiğimize göre, “üşüyen melekler”den hepimiz sorumluyuz. Kısa bir süre önce akşam haberlerinde gördüğümüz ufak bir kare, sıcak evlerimizde çorbalarımızı yudumlarken yüzümüze bir tokat gibi inmişti. Melek, karlı bir kış gününde taşımalı eğitimli okula gitmektedir. Arabaları bozulur, çocuklar inerler ve arabayı itmeye başlarlar. Elleri üşüyen Melek, ayağındaki yazlık terlikle evlerimize misafir olmuştur. Konuşmasını televizyonlar verir, hayalinde bir bot ve bir kaban giymek vardır. Ertesi gün Melek, hayaline kavuşur. Yüzü hafızalarımızdan silinir ve çorbamızı içmeye devam ederiz. Ya diğer Melek’ler!? Onlar da bir gün arabalarının bozulup televizyonlara konu olmak için dua mı etmeliler?! Ya öbür Melek’lerin öğretmen olma, doktor olma hayalleri?! Maddi ve manevi üşüyen Melek’lerin sesini duyamıyorsak, inancımızla övünebilir miyiz? Onların sessiz gözyaşlarını içimizde hissedebilirsek, çözüm için çareleri yalnız devletten beklemeyerek bulabiliriz.

       Aklıma gelen birkaç çareyi sıralayabiliriz…

       1. Geçen gün Diyarbakır’dan tanıdığım bir kaymakam eşi telefon etti. Yeni gittikleri bölgede okulları ziyaret etmişler. Çocuklar ve öğretmenler hikâye kitabı istiyorlar. Kadınlar kendilerini eğitebilecek, hoşlarına gidecek kitaplar istiyorlar. Vali ve kaymakamların dışında eşlerin ilgisi çok önemli. Onların gayreti ile oralara ulaşabiliriz.

       2. Özel okulların bu konuda hassasiyetleri çok önemli. Türkiye’deki özel okulların, zengin semtlerindeki devlet okulların her sınıfının bir kardeş okulu olmalı, aynı yaşta olan çocuklar mektuplaşmalı; okudukları kitapları, oyuncakları, giysileri (yeni olanları) paylaşmalı, sınıf öğretmenlerinin gayreti ile eksikler tespit edilmeli, sınıf anneleri vasıtasıyla eksikler giderilmeli… Zira sınıf annelerinin önemli günlerde öğretmene hediye almak için nasıl yarıştıklarını biliyoruz. Öğretmen hediye kabul etmeyerek bu konuda onlardan yardımcı olmalarını isteyebilir.

       3.Yeni bir organizasyonla, o yöreden ayrılıp yetişkin olduğu zaman kendi köyünü, kasabasını unutmaması için basının ve bakanlığın teşvikçi olması, bu konuda başarılı olanların duyurulması… Elazığlı bir arkadaşım yapacağı bütün yardımları internet aracılığıyla kendi köyüne okul müdürüyle konuşarak yapıyor. Okulun her geçen gün nasıl güzelleştiğini, öğrencilerin mutluluğunu takip edebiliyor. 

       4.Üniversite öğrencilerinin birleşerek ulaştığı bölgeler var. Marmara Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği Bölümü hocalarından Sefa Sekin, öğrencileriyle, mezun olup öğretmenlik yapan öğrencilerinin olduğu bölgelere koli koli kitap gönderiyor ve mektuplaşıyor. Marmara Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği Bölümü hocalarından Üsküdar İrfan Otağı Derneği Başkanı Süleyman Tıraş Bey’le dernekte yine Sefa Hoca ile beraber, kitap gönderme ve mektuplaşma kampanyasını başlatıyoruz. Öğretmenleriyle temas ederek diğer eksiklerini de tamamlayacağız. Taş atacak çocukların eline güzel mesajlı hikâyeler, şiirler verirsek, saz eşliğinde türküler söylemesini sağlarsak, ruhlarını doyurabiliriz. Vakıf ve derneklerin bu konuda hassas olmalarını isteyebiliriz. 

/Haber Ajanda Dergisi – Ocak 2013

Önceki İçerikSosyal Yardım Uyuşturucu Gibi
Sonraki İçerikÖzel Okulda Kıyafete Veli Karar Verecek