Birden bire bir önergeyle 4+4+4 formüllü eğitim tartışmaları gündeme geldi… Eğitimde verilecek önemli kararlar, eskiden bir gecede hazırlanıp alınan kararlar olmazdı. Yapılan eğitim şuralarına, sivil toplum kuruluşları, bu konuda uzman akademisyenler, ilgili yazarlar, eğitimde uzun yıllar başarıyla görev yapan bürokratlar, yıllarını eğitime adamış başarılı öğretmenler de siyasi görüşlerine bakılmadan davet edilirlerdi. Şurada alınan kararlar önemliydi. Alınan karar, Eğitim Komisyonu’na gönderilecek. Merak ediyorum, Eğitim Komisyonu’nda görev alan milletvekillerimiz, eğitime kaç yıl emek vermişler, bu konuda araştırmaları ve eserleri var mı? Olsa bile, komisyon kaç kişilik? Çıkacak kararlar, çocuklarımızı ve gençlerimizi ilgilendiriyor. Acelemiz ne?
Basında İmam Hatip’lerin orta kısmını açmak için yapıldığı söyleniyor. Sanmıyorum, öyle olsa önerge sadece bu konuda verilir, bu kadar tartışma olmaz, muhalefet bile evet derdi.
Ayrıca bir araştırma yapalım, şu anda “Ben inancımı yaşıyorum” diyen kesimin üst düzey yöneticileri, zenginleri, düşünenleri, gazetecileri, geçmişte olduğu gibi çocuklarını İmam Hatip liselerine gönderiyor mu? Ben çevremde olanları inceleyerek “Hayır” diyorum.
İmam Hatip liselerine “Çocuğum dinini öğrensin” diyen, okulların bazılarının disiplinden uzak olduğunu görüp korkan velilerin, kızlarını korumak için gönderdikleri bir gerçektir. Kız liseleri kapanınca, veli çaresiz kalmıştır. Oysa hep örnek diyerek rahatlayan siyasiler Batı’daki kız liselerini örnek vererek kapatmayabilirlerdi.
Ben 4+4+4 kararlarının fayda veya zararlarını tartışmaya girmiyorum. Ancak acelecilik beni rahatsız etti ve düşünüyorum; eğitimimizdeki acil eylem planının içinde dershanelerin azalması için bir tedbir var mı? Vatandaş hangi şartlarda çocuklarını gönderiyor, velilerin düşünceleri basın ve televizyonda dile geliyor mu? Kaç gazete ve televizyonun kendini eğitime adamış yazarı ve televizyon programcısı var? Otuz sahifelik gazetelerde dört beş sahifesini spora ayıran gazetelerde kültür ve eğitime ayrılan kaç sahifesi var?
Öğretmenlerimiz donanımlı mı? Dağıtılan tablet bilgisayarlar kadar öğretmenlerimize önem veriliyor mu? Öğretmenlerimizi edebiyat, sanat ve kültürle ilgisi var mı?
Cevabı, tarihi şehirleştirerek gençlerimizin zevkle okumasını sağlayan İlhan Bardakçı’nın Türk Edebiyatı Dergisi’nde yayınlanan hatıralarında bulabiliriz.
“Balzac’ın bazı sözlerini yeniden hatırlamanın gençleştiriciliğini solukluyorum. Ve zelzele gibi bir cümlesi bana diyor ki Balzac, ‘millet olmanın şartını bana soruyorsunuz, söyleyeyim: Bir toplum ancak, edebiyatı varsa millettir.’ Ansiklopedileri açıyorum, o devirde Paris’te yedi büyük gazetenin haftada iki gün edebiyat sahifeleri var, bugün de öyle… Yazının ara başlığına şamar deyişim ondan. Ama asıl acı olan, bize atılan şamarın sesini duymak istememek. Bakan Bey tv’de ‘Çocuklar okumuyor’ diye güya hayıflanıyor. Okumanın askerlikteki ‘İstikamet karşı tepe, marş marş!’ demekle ilgisi yok ki zorla okutasın… Haklı Balzac, haklı… ‘Millet, edebiyatı olan toplumdur’, gerisi lafazanlık…”(Türk Edebiyatı Yayınları’ndan “Güleç Yüzlü Anılar”, çok sevimli hatıralarla dolu, diyemiyorum…)
Eğitim konusuna tekrar dönelim… Yeni mezun olan öğretmenlerimize bakalım, onların yüzde kaçının edebiyatımızla ilgileri var? Hafızalarında kaç mısra var? Benim öğrencilik yıllarımda edebiyat hocalarımız dışındaki öğretmenlerimiz de şiir ve edebiyatla ilgiliydi. Edebiyat öğretmenlerimizden yüzde kaçı kitap okuma ödevini özet olarak veriyor?
Kitap incelemenin, okumanın özet olarak nitelendirildiği, internetten indirilen özetlerin edebiyat ödevi olduğu bir devirde yaşıyoruz. Öğretmen okullarımızın sayıları azaldı. Mezun olanların çoğu yüksek puanlar alarak başka bölümleri seçiyor. İmam Hatip liselerinden mezun olanların İlahiyat fakültelerine gitmelerini isteyenler, öğretmen liselerinden mezun olanların neden öğretmen yetiştiren fakültelere gitmediklerini sorgulamıyor. Şu anda hocalarının karşısında sakız çiğneyen, ayak ayak üstüne atarak soru soran öğrencilerin, yarın öğretmen olduklarında görgü kurallarını nerede öğrenecekler? Bir devirde Çapa Öğretmen Okulu yatılıydı, arkadaşlarımız fakültede derslere devam eder, gece etütlerinde devrin seçkin şahsiyetleri ile beraber olur, hayata hazırlanırlardı.
Bahçesiz, kimliksiz okul binalarına ne diyelim?! Okulun renginin ve isminin bile talebelere etki ettiğini düşünmekten uzaklaştık. Tarihi şahsiyetlerin ismi yerine devrimizin zenginlerinin, artistlerinin babaları, anneleri ve kendilerinin isimleri yaptırdıkları okullara veriliyor, bazıları bir süre sonra bir takım yolsuzluk ve ahlak kurallarına uymayan iş ve davranışların içinde oluyorlar. Çocuklarımız bu durumda övünerek okullarının isimlerini söyleyebilir mi? Üniversitelere giriş sınavları dedikodulara rağmen devam ediyor. Yapılan kavuşturmaların sonucunu bilmiyoruz…
/Haber Ajanda Dergisi – Mart 2012 (Millet, Edebiyatı Olan Toplumdur)