O’nun sudaki aksine sular, “TUBA” dediler. Ey kökleri karanlıklarda, dalları göklerde olan ağaç… Gölgeni başımızdan eksik etme…
Bir ağaç ki, dallarını gökten hâlâ ruhlar ziyarete gelir… Ruhlar bir gün konacak yeşil dal bulamazsa, ruhların bir kasırga oluşunu seyret sen. Yemişi, yaprağı, çiçeği yoluna dörtte üçü kurutulmuş bu ihtiyar ağacı her şeye rağmen budamaz ve gövdeye taze yaprağından taze aşı yapmazsak, gölgeye veda, yeşile veda, ağaca veda… Sonra bu ağacı yeniden yetiştirmek için, ondan gölge dilenenlerin gözyaşı… Belki de binlerce İsmail’in taze kanı… Bu defa, yerlerine gökten koç gönderilmeyen İsmailler…”
(Kanatlarını Arayanlar, Arif Nihat Asya)

       “Dolmabahçe’deki asırlık ağaçlar hastalandı, tedavisi mümkün değil…” haberini dinlerken, Arif Nihat Asya’nın kısaltarak verdiğim yazısını hatırladım.

       Ölüme terkedilen ağaçlar, büyük binalar, turisttik oteller, villalar, fabrikalar yapmak için kesilen ağaçlar ve ormanlar… Gündemimizde hep geçmişle hesaplaşmak var. Siyasiler konuyu ortaya atıyor, basın, günlerce tartışmak için oturumlar yapıyor, günlere aynı konuyla yatıp kalkıyoruz… Yeni önergeler Meclis’ten geçiyor, yabancılar her geçen yıl artan bir iştiha ile topraklarımızı alıyor ve belli bölgelere sahip olmaya çalışıyor. Akarsularımız, nehirlerimiz, ormanlarımız bizim için önemli mi?

     

/Haber Ajanda Dergisi – Mart  2012 (Millet, Edebiyatı Olan Toplumdur)

Önceki İçerikSürece Hâlâ Güvenelim mi?
Sonraki İçerik4+4+4 Eğitim Sistemi ve Öğretmenlerimiz