Kadına şiddet, son günlerde konuşulan konuların içinde birinci sırada yer almaya başladı. Şiddet konusundaki cezalar belirlenirken, aynı günde birden fazla kadının dayak yediğini veya öldürüldüğünü duyuyoruz. Bütün ümitler; verilecek cezalara, kelepçelere bağlanmış. Dikkatlerimiz, kadına yönelik şiddete çevrilirken, toplumdaki şiddet kültürü gözlerimizden kaçıyor.

       Yazılı ve görüntülü basında, yer alan haberlere ve çevremizde olanlara bakalım; neler oluyor: Sokakta çocuğunu döven anneler, birbirleriyle kavga eden gençler…

       Bazı bölgelerde itfaiye geç geldi diye saldıran mahalle sakinleri; yapılan yanlışlıklara karşı, gelen polise saldıranlar; hastahânede doktoru döven hasta yakınları; yumruklaşan doktorlar; okulda kavga eden öğrenciler (kız-erkek); zaman zaman bıçaklı saldırılar; öğrencisini döven öğretmenler; öğretmenini döven öğrenciler; toplantılarda konuşmacılara yumurta atan üniversite öğrencileri; mecliste, iktidar ve muhalefete mensup milletvekillerinin konuşmaları ve yumruklaşmaları…

       Şiddet örneklerinin geçen günler içinde arttığını görüyoruz. Sonuç, hayatımızın felsefesi değişiyor. Kimin gücü kime yetiyorsa; sözlü şiddetin yumruklaşmaya dönüşmesi, hızını alamayanın şiddet âletlerine başvurması, yaralanmalar, ölümler…

       Sonuç, ailece şiddetin içindeyiz. Anneler, babalar ve çocuklar… Sebepler anlatılamayacak kadar çok. Anneler, babalar, arkadaşlar, akrabalar, komşular; olaylar karşısında şaşkın. Kime güvenecekler?

       Suçluların yakalanıp hapsedilmesi çare mi?

       Elbette hayır. Bir zamanlar, bir parti başkanının eşinin adına bir af çıkmıştı. Aradan geçen zamanın içinde, hapisten çıkanların büyük bölümünün aynı suçları işlediği görülmüştü.

       Şiddet örnekleri, basında yer alırken; “Erkek egemen toplumda bu olaylar oluyor.” diyerek işin içinden sıyrılmak mümkün mü?

       Eğitimin rolünden, örneklerin rolünden söz ediyor muyuz? Filmlerimiz, programlarımız, internetlerimiz, şarkı veya türkü diye söylediklerimiz hangi mesajları veriyor?

       Beş yıl, on yıl, yirmi yıl, otuz yıl, kırk yıl önce aynı olaylara rastlamak mümkün müydü? Yüreklerimiz, tüketim toplumunun içinde talan edilirken, cezalar nereye kadar caydırıcı olacak?

       Öyleyse cezaların verilmesine devam ederken, “Ahlâkî Eğitim Seferberliği”ni başlatma zamanını geçirmeyelim.

/İslami Hayat Dergisi- Ağustos 2012 (Tefekkür)

Önceki İçerikHoşgörü Adına
Sonraki İçerikEdep Eğitimi